İnsanoğlu yerleşik hayata geçtiği ilk zamanlar tek kaygısı barınabileceği bir yer temin etmekti. Barınma sıkıntısı hallolduktan sonra yavaş yavaş yaşadıkları ortamı daha kullanışlı, daha konforlu ve zamanla daha güzel hale getirme çabası içine girdi. Bu çaba dünden bugüne tüm insanlarda mevcuttur. İlk zamanlar insanlar bunu kendi imkânlarıyla ve kendileri yapmaya çalışsa da zaman içerisinde insanların konfor ve güzellik gayesi çeşitli meslek dallarının doğmasına sebep olmuştur. Mimarlık bu meslek dallarına dair akla ilk akla gelenlerdir. Zaman içerisinde mimarlık da kendi içerisinde alt dallara ayrılmıştır. Bunlardan birisi iç mimarlıktır.
İç mimarlık yaşanılan mekânların daha kullanışlı ve daha yaşanılır hale getirilmesini amaçlayan bir meslek dalıdır. İç mimarlar mekânı tasarlama sürecinde mekâna dair işitsel, görsel ve dokunsal pek çok faktörü belli bir kombinasyon içinde şıklık çerçevesine oturtmaya çalışırlar. Çünkü mekâna, kullanılacak materyallere dair gözden kaçırılacak ya da önemsenmeyecek tek bir nokta tüm kombinasyonu birbirinden bağımsız hale getiri ve birbirinden bağımsız, şık durmayan bir görüntü ile karşılaşılır. Bir iç mimarın muazzam bir kombinasyon ortaya koyabilmesi için kullanılacak materyallere dair geniş bir bilgiye kısacası iyi bir eğitime ve tabiî ki şüpheye mahal bıraktırmayan bir zevke sahip olması gerekir.
Türkiye’ye baktığımızda iç mimarlık yurt dışındaki ülkelere kıyasla yeni keşfedilmiş meslekler arasından yeni yeni sıyrılmakta ve bu mesleği gereksiz gören insanlar tarafından bile kabul görmektedir. Bu meslekte önem arz eden noktalardan birisi de hazırlanan mekânların, oluşturulan birleşimlerin karşı tarafın zevkine uygun hale getirilmesidir. Bu da mimarın mekân sahiplerinin taleplerine cevap verir şekilde işini icra etmesiyle olabilir.