Her meslek, herkes tarafından kutsal ve değerli sayılmayabilir. Fakat sevdiği işi yapan herkese kendi yaptığı iş, mesleği her ne olursa olsun kutsal ve benzersiz gelir. Mimarlık da bu mesleklerden biridir. Evet, belki mimarlar bir doktor gibi hayat kurtarmazlar, fakat insanların hayatını daha yaşanılır, daha kaliteli hale getirebilmektedirler. Hele de mimarlığı severek yapıyorsa bir kişi, bu mesleğin saygınlığı tartışılmazdır.
Mimarlığa yukarıdan ve sığ bir bakış açısıyla bakmak isterseniz bu mümkündür. O çerçeveden baktığınızda gridir mimarlık. Sayılardan, yalın çizim ve ölçülerden ibarettir. Ve yukarıdan gördüğümüz o mimar, bu kez bir tüccardır. Dinlemez, anlamaz, hayal etmez, hayal edileni değil para edeni yapar. İşini sevdiği için değil, hayatı güzelleştirmek için değil, sadece ve sadece para için çizer onun kalemi.
Oysa mimarlık bu değildir. Mimarlık pek çok sıfatı içerisinde barındırır. Mimarlık sanattır, matematiktir, yetenektir, hayal gücüdür, düşüncedir, ahenktir, uyumdur, mutlu etmektir ve daha nicesidir. Mimarın belli bir üniforması yoktur. Bazen giyer üstüne işçi tulumlarını; kırar, döker, yapar, bazen çeker takımları; yazar, çizer ve sunar. Bazen de giyiverir bir psikolog önlüğünü ve dinler hastasını dinleyen bir doktor hassasiyetiyle müşterisinin talebini, ihtiyacını. Ve onu anlamaya, onun hayalini kendi hayal dünyasında canlandırmaya çalışır.
Mimarlığı icra edebilmek için önce yetenek gerek, sınırları biçilemeyen bir hayal gücü gerek, sabır, özveri, özen gerek. Bu nedenledir ki mimarlık her puanı tutan öğrencinin okuyabileceği, her isteyenin yapabileceği bir meslek dalı değildir. Hele de sırf para için yapılacak bir meslek hiç değildir.