Mekan tasarımlarının insan üzerindeki etkilerini hiç düşündünüz mü? İçinde bulunduğunuz mekanın insanın ruh haline doğrudan etkisi var. Bunu Goethe 1829 yılında kendi ruh haline ve yaratıcılık anlayışına göre şöyle dile getirmiş…’’Muhteşem binalar, odalar, prensler ve zenginler içindir. Orada yaşarken insan kendini rahat, memnun hisseder, daha fazlasını istemez. Bu benim tabiatıma ters.
Ben Karlsbad’da oturduğum gibi muhteşem bir evde hemen tembelleşir ve işten soğurum. Oysa içinde bulunduğumuz kötü oda gibi küçük evler benim iç tabiatımı çalışmak, ruhumdan yaratmak için olabildiğince özgür bırakıyor. Şehirlerde yaşayan nüfus artarken, İngiliz siyasetçi Winston Churchil ise ‘’biz binaları biçimlendiriyoruz sonra onlar bizi biçimlendiriyor’’ demiş.
Kanada’daki Waterloo Üniversitesinde yapılan araştırmaya göre de bina cephesi karmaşık bir görüntüye sahipse ve ilginçse insanları olumlu etkiliyor, basit, monoton ise olumsuz etkiliyor. Psikiyatrislerin yaptığı araştırmaya göre ise tasarım faktörü tek başına olumlu ya da olumsuz yönde insan psikolojisini ve davranışlarını doğrudan etkiliyor. Küçük ölçekli binalar, çarpık yapılaşmalar, geniş kentler psikolojiyi bozuyor. Kişilikler zayıflıyor, umutlar tükeniyor, yaşam enerjisi düşüyor, yaratıcılık törpüleniyor. İnsan çevreden aldığı tehlike sinyalleri ile stres altında yaşamaya başlıyor. Bireysel olarak bozulan psikoloji potansiyel suçlu oluşturuyor. İç ve dış mekanlarda tercih edilen doku türlerinin saptanması ve farklı sertlik derecelerindeki dokulu yüzeylerin iç mekan algısında da psikolojik etkiler yarattığı deneysel çalışmalarla saptanmış. Binanın konumu, aydınlık düzeyi, ışık, düzeyleri de insanın psikolojik algısını etkiliyor. Doğadan uzaklaştıkça, kentsel yaşamın yoğunluğu binalara yansıdıkça görülüyor ki insan sağlığı tehdit ediliyor aslında. Teknoloji ne kadar ileri olursa olsun yapı malzemelerinin doğallığından vazgeçilmemeli ve karmaşık iç içe geçmiş, birbirinin güneşini kapatmayacak binalar beninsenmeli.